Tarih

Akdeniz ve Ege'nin buluşma noktasındaki yarımadanın üzerinde kurulu olan Datça, yüzlerce yıldır denizle bütünleşen doğal güzelliğiyle,insanların hayranlığını kazanan bir yerleşim birimidir.Döneminin en önemli liman kentlerinden biri olan Knidos'un tarihi ve kültürel zenginliği üzerine kurulu Datça üzerinde yaşayan Anadolu uygarlıklarının vazgeçilmezlerinden biri.Dorlar, Persler, Atinalılar, Romalılar, Germiyanoğulları ve son olarak da Osmanlı İmparatorluğu bu güzel ilçenin tarihsel birikimine katkı sağlamış. Datça, Anadolu'nun güney batısında,Gökova ve Hisarönü körfezleri arasında,birbirinden güzel koy ve plajları,pırıl pırıl tertemiz denizi,köklü tarihi,bozulmamış doğası,zengin flora ve faunası,oksijeni bol,nem oranı düşük,yılın 300 günü güneşli havası,ılık iklimi ile Akdeniz ve Ege'nin buluştuğu bir cennettir. Tarihte, Datça Yarımadası'nın havasının insanları iyileştirdiğine dair rivayetler olduğu gibi günümüzde de kalp,dolaşım,sinir ve romatizma hastaları tarafından Datça tercih edilmektedir. Datça'ya 70 km'lik genişletilmiş ve düzeltilmiş kara yoluyla Marmaris üzerinden,mavi ve yeşilin kaynaştığı, Ege ve Akdeniz'in en güzel koylarını seyrederek gelinebileceği gibi Bodrum'dan yada Yunanistan'ın Rodos ve Simi adalarından kalkan feribot ve deniz otobüsleriyle de keyifli deniz yolculukları yapılarak ulaşılabilir. Datça'ya yolunuz düşerse Eski Datça'yı mutlaka görmelisiniz.Adının Eski Datça olduğuna bakmayın. Datça'nın üç mahallesinden en düzenli ve son yılların gözde mekanlarının yer aldığı bir yer burası.Eskiliği ilk yerleşim yeri ve yıkılmış eski binaların yoğunlukta olması.Şimdi o yıkıntılar tek tek ayağa kaldırılıyor ve el yakan paralarla satışa sunuluyor.En fazla iki katlı olan eski Datça evleri bir sanat ürünü taş işçiliği ve begonvillerle süslü dar sokaklara görsel bir zenginlik kazandırmıştır.Can Yücel'in yapıtlarının sergilendiği ve Yücel ailesinin ziyaretlere açık tuttuğu Canevi'ni de mutlaka görmelisiniz. Datça'nın nüfusu merkeze bağlı 9 köy ile birlikte toplam 15.000 dolayındadır.Yaz aylarında yerli ve yabancı turistlerin gelişiyle 100.000'lere ulaşır. Yarımada tarihi yönden zengin olduğu kadar doğa yönünden de oldukça büyüleyicidir. Ülkemizde ilk önce badem çiçekleri Datça Yarımadası'nda açıyor ve yine ülkemizin ilk çağlası şubat ayında Datça'da çıkıyor.Datça'nın balı ve balığıda ünlüdür.Birbirinden güzel koy ve plajlarda,pırıl pırıl tertemiz sularda yılın büyük bir bölümünde denize girmek mümkün.Yarımadanın deniz girmek için uygun koy ve plajının çoğunluğu,genelde güneyde bulunuyor.Bunların belli başlıcaları doğudan batıya doğru; Kuruca Bük, Aktur, Karaincir, Güllük, Gebekum, Burgaz, kargı, Domuz Bükü ve Palamut Bükü koy ve plajları.Şehir merkezindeki Hastanealtı,Kumluk,Taşlık ve Azganlı plajlarında da denize girilebiliyor.Bu plajlardan bir çoğu her yıl Mavi Bayrak ödülü ile ödüllendiriliyor.Şehir merkezinde Taşlık plajının güney batısında suyu denize göre daha ılık olan içerisinde sağlığa yararlı çeşitli mineraller bulunan ve enfes bir manzaraya sahip olan minik bir göl bulunuyor.Yarımada yat turizmi açısından hem doğa güzellikleri ve uygun koyları ile hem de zengin kültürel değerleriyle çok çekici. Datça'nın küçük limanında balıkçı tekneleri ve günübirlik tur teknelerinin yanısıra Ege ve Akdeniz'de mavi yolculuk yapan teknelerde bulunmaktadır.Burası aynı zamanda Datça'nın gece hayatının en canlı merkezidir.Datça içinde,merkeze yürüyüş mesafesinde plajlar vardır.Hemen Atatürk Caddesi'nin parelelinde uzanan ve deniz kıyısından ilerleyen yürüyüş yolu,Datça Limanı'ndan başlayıp kentin doğusuna doğru birkaç kilometre devam eder.Bu yol boyunca denize girilebilecek farklı noktalar bulacaksınız.Bunlardan biri Öğretmen evi ile Cumhuriyet Meydanı arasındaki Kumluk Plajıdır.Burada plaj ve denizin içi kumdur.Denizi sığ olduğundan daha çok çocuklu aileler tarafından tercih edilir.Sahilde akşamüstleri yürüyüşe çıkılır,kahvelerde,banklarda oturulur,sohbet edilir.Devlet Hastanesi'nin arkasında yer alan plaj Hastane Altı Plajı'dır ve kum,çakıl karışımıdır.Kent merkezinden üç kilometre mesafede,Kargı Koyu'na doğru giderken aşağıda sazlıklarla çevrili Ilıca Gölü'nü göreceksiniz.Denizle karanın birleştiği yerde dağın eteklerinden doğan bir su kaynağıyla beslenen bu küçük göl içerdiği mineraller nedeniyle rağbet görüyor.Suyun gölden denize döküldüğü noktada minik bir şelale oluşuyor.Okaliptüs ağaçlarının bulunduğu Kent Parkı'nın yanındaki gölün kıyısında bir de su değirmeni vardır.Ilıca ile Datça limanı arasındaki Taşlık Plajı'nda liman tarafındaki kayalardan çıkan kaynak suyu denize karışıyor.Kargı koyuna giderken soldaki polis lojmanları kavşağından sapınca Azganlı Plajı'na varılır.Bu küçük ve kumlu plaj,aynı zamanda batı ve lodos rüzgarlarına kapalı olduğundan denizi sakindir.Yarımada'nın Akdeniz'e bakan koylarından biri olan merkeze üç kilometre mesafedeki Kargı'nın özellikle ıssız olduğunda kendine özgü bir atmosferi vardır.